
Tefekkürün zifiri katında Bir söz işittim Uzanıp baktım içeriye ki, Pas tutmuş baharın yaprakları. Ellerimle silmeye çalıştım Boyumca uzattı dallarını. Görünce karşımda şaşırdım, Buza çaldı düşüncelerim. Harfler kilitlendi gözlerimde, İs kapladı cesedimi. Ulak geldi, Ne varsa sundu bir tas içinde. Kelamdan eser yok! Sustum! Şimdi, Ellerimde paslı baharın feri, Onu yeşertip on binlere gark eden Yine bir kelâm olacaktır; Söylenip bitecek kadar kısalıkta olan. Söz o ki şöyle der mütefekkir: Nokta kadar sabit, durağanım Umutlarım şaşalı söylencelerin izbe çukurunda Mutluluklarım yaşanılanların kıskacında. Söylenenler söylenmiştir, Daha ne gelir dilden, El ayaktan kesilmiş Şu sokak kelbinden. Sözün özü 'o'dur, Bilindiği halde söylenemeyecek bazı şeylerdedir; Ve aslında her şey, Azar azar zerk edilecek kadar kısalıkta dahi olsa Sonra, Dimağlarda ayyuka çıkar kelâmın imbiklenen tesiri. Sızan ışıktır ki o; Göğe doğru, Salar esrarını bütün aleme; Gökten zemine, Paslar güneş ile yıkanır Apak olur kainat. Zifiri karanlık! Nerede? Esâmesi okunmaz kadar dipte. Şimdi, Kökleri duası, Topraktan göğe bir hat; Avuçlardır semaya uzanan. Saydamdır artık baharın yaprakları Mevsimidir şimdi zaman-ı hasat.
E-posta: irfan@saatlimaarif.com |