Ana Sayfa
Özel Dosyalar
İnsan ve Toplum
İz Bırakanlar
Faydalı Bilgiler
 
Kültür Sanat
Polemik
Sudoku Oyna
Sesli Kütüphane
İletişim
Hakkımızda
Ö. Çetin Engin
Saflık, tarife muhtaç...
İrfan Atasoy
İyiyim!..
Vehbi Abimizin yazıları
"O büyük günde buluşuncaya kadar sevenlere sabır, selamet;
Mahrum kalmışlara da insaf ve itidal dilerim..." - Vehbi Arvas
Dün öldü, bugün can veriyor, yarın henüz doğmadı.*
28 Ağustos 2009 Cuma | 02:28

Mübarek Ramazan-ı şerif geldi. Hatta bir hafta da geride kaldı. Umarız bu ayın rahmet ve bereketinden –yanlış iş ve davranışlara sapmadan- istifade edebilir, faydalanabiliriz. Biz de uzun zamandır köşemize bir şeyler yaz(a)mamıştık. Ya tam olarak dol(a)madık ya da boş teneke gibi hala tıngırdamak istedi canımız. Her neden olursa olsun sizlerle bir şeyler paylaşmak, düşünmek ve karşınıza bir şekilde çıkmak bizleri sevindiriyor, yazmak için bahaneler! üretmemize sebep oluyor. Yoksa yazarlık derdinde değiliz. Sizlere 'hayatın sırrı'nı verecek 'the secret'a da malik değiliz.

''Şaşkınlık içindesin, sendeki bu çile ne?
Eğer bin bilsen bile, gel danış bir bilene!''

Uzun zamandır böylesine bir istiğrak içinde olmamıştım. -Burada 'istiğrak' lafzını 'derin düşünce nöbetleri' şeklinde kullanıyorum.- İstiğrak dediysem aşk-ı ilâhî ile dünyayı unutup kendinden geçmek anlaşılmasın.

Nerede (bizlere) o nimet, ele geçer mi acep
Eğer ister isen hulûs-i kalp ile, hidayet erişir elbet…

Umarız ve dileriz ki Mâsivâ'ya köle olmaktan kurtuluruz… Mühim olan kılçıklı olan bu yolda tam ortadan ilerlemek, yan yollara sapmamak, nakil üzere –aklın nerede kullanılacağı bellidir- hareket edip istikamet üzere yürümektir.

''Oku, elbet o güzel, birgün rû-nümâ olur,
muhabbetle okuyan mâsivâdan kurtulur.''
(İmâm-ı Rabbânî – Mektûbât)

Yüz farklı olayı tek gözle görmekten öte tek gözle yüz farklı olayı tahlil edip gözlemlemekte işin esası!..

Haddime değil ama sizleri bu mübarek ayda ön yargıdan kurtulmuş, objektif ve ezberlerinizi bozmuş bir şekilde olan biteni izlemenizi salık veriyorum. Dedim ya haddime değil...

Radyolarda o kadar olmasa da televizyonda iftar ve sahur programlarına dikkat edin. Eline neyini alan, defini kapan soluğu kamera karşısında alıyor. Hoca diye geçinen bazı zevat ise fıkıh ilminden çok Kur'an-ı Kerim tefsiriyle vakit geçiriyor. O da lazım mı, elbette ama önce orucu bozan ve bozmayanlar, yapılacak ibadetler ve diğer meseleler sohbet tadında muteber kaynaklara dayanılarak anlatılsa daha bir faydalı olur. Odun ateş olmadan yanmaz! Altta akan müzikle hikaye anlatanlar da var. Hoş hikayeler de yok değil. Bir nevi 'ahh ne kadar güzelmiş. Bak şimdi şu herif bunu yapıyor. Kendine dikkat etmiyor. Sen ne diyorsun. Nerede o eski insanlar…' diye iç geçirmek şöyle dursun, 'düşünce tecavüzüyle', leş, ölü eti yemeğe varan, kendimizi mübarek ilan ettiren hikayeler. İlmin temellerini bilmeden böylesine şeyleri –kılavuzsuz- dinlemek insanı, kamil olmaktan öte zelil ilan ediyor. Uyanık olmak lazım.

Bir de ilahi dedikleri şeyi –ilahi müziksiz olur- şarkı formatında piyasaya sürüp milleti aldatıyorlar. Artık bunlar belli bir piyasa edinmiş durumda. Şirketleşmiş ve bu işi 'ibadet' noktasına kadar götürmüşlerdir. Hatta eline gitarı alan gençler, bizim dedelerimizin saf dillerinden süzülen o güzel ilahileri 'ilahi' olmaktan çok uzak bir şekilde okumak ne kelime 'çığırıyorlar.' Bu da yetmiyormuş gibi remix yapıyorlar. İlahi ve müzik, doğu ile batı gibidir. Hiç bal acı biberle yoğrulur mu!? Tahlili doğru yapmazsak neşteri yanlış yere vururuz. Bizi de ancak teneşir paklar!

''Ârife tarîf olmaz, sivri sinek saz gelir,
Gâfile söz nâfile, davul zurna az gelir.''

Bütün ön, arka, yan, alt, üst yargılarınızı bir kenara bırakın ve bakın. Saz, tambur, gitar, kanun, def, ney… gibi çeşitli müzik aletleriyle adeta pavyonvâri bir hava estiriyorlar. Sahur-iftar bahane, biz eğlencemize bakalım havasındalar!

Hele hele Esma-ül Hüsna'yı, o mübarek isimleri altta ney fonuyla canlı performans yapanları görünce… Yıllar önce bir büyüğüme 'elimde çok iyi tasavvuf müzikleri var. Onları yükleyebilirim' demiştim. O esnada kendisi gazete okuyordu. Mütebessim bir yüz ifadesiyle –bak ben biliyorum gibilerinden değil de, doğrusu budur. Sana her şekilde bunu ispatlayabilirim şeklinde- 'tasavvufun müziği olmaz!' demişti. Araştırınca doğru olanın öyle olduğunu anladık. O zamanlar bilmiyordum. Hala çoğu şeyi bilmiyorum. Fakat en azından suyun geldiği boru temiz, su da temiz olunca şifa hâsıl oluyor. Su temiz olup boru pis olsaydı, vay halimize.

''Herkes aynı metotla, yola gelmez, tavlanmaz,
Davul zurna çalarak dağda keklik avlanmaz.''

Daha çok şey var elbette yazılacak fakat fazla başınızı ağırtmak istemiyorum. Beni asıl endişelendiren İslamiyet'in diğer dinlerle diyaloğu adı altında sinsi faaliyetlerin yürütülmesidir. Farkında olarak ya da olmayarak bunlara alet olanlar da yok değil. Mesela uzun zamandır camilere sandalyeler ve sıralar –okul sıraları gibi- var.. Bunu cemaat ya kendi isteyip getiriyor ya da camiden talep ediyor olabilir. Bir şekilde konuluyor. Bilmem dikkatinizi çekti mi ama farkında olmayarak kiliselerdeki gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. 'Yahu birader ne alâka' demeyelim. Sadece düşünelim. Bu işlerde nakli bırakıp aklı ön plana çıkarırsanız daha neler zuhur eder, varın siz düşünün. Yakında Türksat 3A'dan bir frekans tahsis edilip 'bundan sonra televizyondaki hocaya uyarak kılacaksınız' denilirse bunun sorumlusu hepimiz oluruz. Bunlara alet olunmamalı.

''Öyle kolay uyanmaz, ne söylesen gâfile,
Eğer nasibi yoksa, ne söylesen nafile.''

Beni derin bir düşünce buhranına sürükleyen bir başka mevzuya gelince…
Ramazan ayıyla birlikte –zaten önceden de yürürlükte! olan- çeşitli koroların ot gibi bitmesidir. Hem de çocuklardan kurulu korolar! Bunlar çalgılı sözlü sağa sola sallanıp şarkı –ilahi değil- söylüyorlar!
Durdum… Baktım… Kapattım…
Sanırım doğru olanı yaptım. Uzun zamandır gördüğüm ama farkında olmayarak zaplayıp geçtiğim bu şeyin zifiri karanlığında boğulurken buldum kendimi. Neden sonra derin bir istiğrakın ardından, yapılanın, planlı bir faaliyet olduğu hissine kapıldım. Neden mi?
Bize yıllardır pompalanan Hollywood (ki holly!-kutsal- dikkatinizi çekerim...) filmlerinde kilise korolarındaki o masum gibi görünen çocuklar –özellikle zenciler kullanılmıştır, bu da manidar- beynimize öylesine nakşedilmiş ki hiç sorup sorgulamadan, hiç düşünmeden, alıp yurdum malı gibi bağrımıza basıyoruz. Hayır efendim. 'Yerli malı yurdun malı, sorup sormadan bunları sarmalı' dememek lazım. Bu koroların özellikle nerelerde pazarlandığına ve sunulduğuna dikkat edin. İçten içe yapılmak istenileni görmek veya görmemek ellerimizde. Ancak uyanık olmak, yapılanları reformistliğe vurup bizleri aldatmaya çalışanların yaldızlı söz ve görüntülerine aldanmamak hepimizin boynunun borcudur. 'Adam sen de…'leri bırakıp 'böyle gelmiş böyle gitmez' deme zamanı. Biz yine olumlu düşünelim, pozitif söyleyelim 'yarın çok geç olabilir' değil, 'yarın çok geç olmadan' diyelim…

''Az söyledim, dikkat ettim kalbini kırmamaya,
Bilirim üzülürsün, yoksa sözüm çoktur sana.''

***

E-posta: irfan@saatlimaarif.com 

***

* Yazının başlığındaki söz Bişr-i Hafi hazretlerine ait bir sözdür. Bişr-i Hafi, sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda Horasan'ın Merv şehrinde ve Bağdât'ta yaşamış olan büyük velîlerdendir. İsmi, Bişr bin Hâris Abdurrahmân, künyesi Ebû Nasr'dır. Yalınayak gezdiği için "Hafî" lakabıyla bilinir. 'Bişr-i Hâfî' diye meşhûr olmuştur. 767 (H.150) senesinde Horasan'ın Merv şehrinde doğup, 841 (H.227) senesinde Bağdât'ta vefât etmiştir.  Kabri orada olup ziyâret yeridir.

  İrfan Atasoy kategorisindeki en yeni içerikler
- İyiyim!..
- Uyu Ey Peri...
- Öğrenci dediğin...
- Wikileaks: Nihil novi sub sole...*
- Fedakâr terk edişler...
- Müdahil Aşk...
- Paslı Bahar Söylencesi...
- Ofsayttan gol olur mu?
- Lâfın Gelişi...
- Dün öldü, bugün can veriyor, yarın henüz doğmadı.*
- Karnabahar Yaprakları...
- Öylesine...
- Beklenmeyen Kaza!..
- Çakma!
- Ahirete intikâl mi edilir, irtihâl mi?
- Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
- Ne verdinse odur dahî nemiz var...
- Arı Ordusu...
- 'O'na...
- Sonbahara Dönmüş Tenin
- Hiç olmazsa bir tebessüm...
- Kanımca...
- Donmuş Varsayımlar...
- Vaveylâ
- Son Umut Kırıntıları...
- Bu kategoridekileri listele
   
SaatliMaarif.com
Sınırı çizilen her özgürlük tanımı kalemimizin mürekkebidir....
Bir Derinev Yapımı