Ana Sayfa
Özel Dosyalar
İnsan ve Toplum
İz Bırakanlar
Faydalı Bilgiler
 
Kültür Sanat
Polemik
Sudoku Oyna
Sesli Kütüphane
İletişim
Hakkımızda
Ö. Çetin Engin
Saflık, tarife muhtaç...
İrfan Atasoy
İyiyim!..
Vehbi Abimizin yazıları
"O büyük günde buluşuncaya kadar sevenlere sabır, selamet;
Mahrum kalmışlara da insaf ve itidal dilerim..." - Vehbi Arvas
Amr Bin Âs...
26 Ağustos 2009 Çarşamba | 15:19

''Ben öldüğüm zaman kimse ağlamasın, kimse beni methetmesin. Mezarımın başında bir müddet bekleyin ki kabre alışayım. Zira ölüm melekleri gelecek ve beni hesaba çekecekler...''

                                                                                                                         Amr Bin Âs

***

(Bu yazının sonunda Amr Bin Âs hazretlerinin hayatını radyo tiyatrosu olarak dinleyebilirsiniz...)

***

Cahiliyye devri Mekke'sinde "mensubiyet" denen zinciri kırmak kolay değildir, bazı asiller "sırf kabilesi öyle istediği için" müşrikler arasında bulunur, bir başlarına kaldıklarında Muhammed aleyhisselam'ı ve Müslümanları takdirle anarlar.
Lâkin küfrün şedidleri, salyalı nutuklar atıp, kılıçlarını kınlarından çıkardılar mı eyyamcılar ayaklanıverir, kalabalık mâlum cenaha akar. Herkes yürürken kenarda durmak zordur, adamı korkaklıkla, ihanetle, döneklikle itham eder, kadınlar ardından fısıldaşır, çocuklar alaya alırlar. İnanmadıkları bir yerde durmak ve mânâsız bir kavganın içinde olmak... İşte bu insanı çok yıpratır, hem de çok yorar.
Bedir, Uhud, derken Hendek...
Mekkeliler bu muharebede de istediklerini alamaz, muazzam ordularına ve işbirlikçi Yahudilere rağmen per perişan dönmek zorunda kalırlar.

Aykırı ses
Kureyşliler'in Resulullah Efendimizi öldürmek, İslâmiyeti bitirmek için kara kara çare düşündükleri günlerde aralarından aykırı bir ses çıkar. Amr bin Âs ayağa kalkar ve "artık bazı şeyleri görmenin vakti gelmedi mi" diye sorar, "Müslümanlar gün geçtikçe kuvvetleniyorlar, bu sene olmazsa seneye Mekke'yi alacaklar. Ben şahsen o gün burada olmak istemem. Fikrimi sorarsanız gidelim Habeş hükümdârı Necâşî'ye sığınalım. Zamanında onlara nasıl sahip çıktığını biliyoruz, umarım bizi de korur, kollar."
Amr bin Âs gibi bir dehanın gözüyle bakarsanız, mağlubiyet kaçınılmazdır, doğrusu bir an önce başlarının çaresine baksalar iyi yaparlar. İşte müşriklerin mücadele azmi "o gün" biter, adamlar iplik iplik dağılırlar. Doğrusu Amr bin Âs, onların kararlığını kırarak "çok büyük bir iş" yapar.
Amr bin Âs kendisi gibi düşünenleri peşine takar, albenili hediyeler hazırlayıp Necâşî'nin huzuruna varırlar. Hoş, Amr Habeşistan'ın yabancısı değildir, İmparator Necâşî ile taa gençlik yıllarına uzanan bir dostluğu vardır, yörede hayli ticaret yapar.
Necaşi'nin nelerden hoşlandığını iyi bilir, onun bayıldığı parçaları tek tek çıkarıp önüne koyar. Hayret imparator bu kez hediyelere bakmaz, Amr'ı kolundan tutup kenara çeker ve acıyarak yüzüne bakar. "Ey Amr sana yazıklar olsun" der, "Server-i âlem ile aynı şehirde doğdunuz, aynı sokaklarda dolaştınız, aynı meclislerde oturdunuz. Onun yalan söylemediğini çok iyi biliyorsunuz ve mucizelere şahit oldunuz. Gel beni dinle ve gözünü aç. Vakit varken son peygambere tâbi ol ki O, vallahi hak üzeredir. Nasıl Mûsâ Aleyhisselâm, sayısız askeri olan Firavun'a galip geldiyse, o da inkarcıları yenecektir".

Amr Bin Âs Camii Şerifi avlusu-Mısır (19. yüzyıl sonları)

Ve nihayet
- Bence de öyle.
- Şimdi söyle bana, dünyada mağlup, ahirette pişman olanların yanında mı bulunmak istersin, yoksa dünyada galip, ahirette mesud olanların yanında mı?
- Eninde sonunda Müslüman olacağım ama.
- Melek-ül mevt ani gelir, niyetin buysa hiç durma.
- İmanıma şahid olur musun?
- Elbette ve seve seve.
Amr bin Âs nasıl rahatlar anlatılamaz, adeta kuş olup uçar. O hızla limana koşar, ilk kalkan gemiyle Şuaybe'ye (Arabistan'da bir liman) varır, hemen bir deve satın alır, Medîne yolunu adımlamaya başlar.
Merruzzahrân'ı henüz geçmiştir ki, Hâlid bin Velîd ve Osman bin Talhâ ile karşılaşır. Merakla sorar. "Nereye Ya Ebû Süleymân?"
Halid bin Velid kendinden emin bir şekilde "Ey Amr!" der, "oturup nefsimi hesaba çektim. Napıyorsun, nereye gidiyorsun, maksadın ne diye sordum, cevap alamadım... Azıcık tefekkür edince sisler dağıldı, ortalık aydınlandı, batılla geçen günlerime yandım. Bugüne kadar çok hata yaptık, çok fırsat kaçırdık. Şimdi kesinlikle inanıyorum ki Muhammed Allah'ın resûlüdür. Artık yeter, ben gidip Müslüman olacağım."

Amr Bin Âs Camii Şerifi-Mısır

Medine'de
Amr bin Âs elini Halid bin Velid'in omzuna koyar ve tek kelimeyle "ben de" diye fısıldar. Üç güzide sahabi sarmaş dolaş olur ve hem güler hem ağlaşırlar.
O güzel Resulü görmeden emri hak vaki olur diye çok korkar nefes nefese Münevver Belde'ye koşarlar. Harre mevkiinde kısa bir mola verir, develerini bağlarlar. Bayram çocukları gibi yıkanır paklanır, temiz libaslar kuşanırlar. Kardan ak sarıklar sarar ve en seçme kokularla ıtırlanırlar. Medine'ye girdiklerinde ikindi vaktidir. Hazreti Bilal elini kulağına atar, yanık bir sesle ezân-ı Muhammedi okumaya başlar.
Sağda solda tanıdık simalar vardır, karşılıklı gülümsemeler, cesaret veren bakışlar... Müslümanlar üçlünün tavrından edasından niyetlerini anlar, daha dün Uhud'u kendilerine dar eden silahşörleri beklediklerinden sıcak karşılarlar.
Üç arkadaş titreyen adımlarla Mescid-i Nebi'ye yaklaşır ve kapı önünde kalakalırlar. İşte yüzü suyu hürmetine kâinatın yaratıldığı server karşılarındadır ve nurlu simaları ayın ondördü gibi parlar. Ahh!..
Ah ki ne ahh! Ona yıllar evvel bu gözle bakabilseler ne var?

Ya günahlar
Hâlid bin Velîd öne çıkar ve Resulullah efendimize bîât eder, sonra Osman bin Talhâ aynı şeyi yapar. Amr bin Âs çok mahçuptur ama Resûl-i Ekremin sıcak tebessümü ile karşılaşınca gamı kederi dağılır, anlatılmayacak kadar ferah-lar.
Efendimiz biat etmesi için sağ ellerini uzatırlar ancak Hazreti Amr santimler kala elini havada tutar. Resulullah sorar "Sana ne oldu? Yâ Amr!"
- Bir şartım var!
- Nasıl bir şart?
- Yâ Resûlallah! Ben geçmişte çok günâh işledim, bağışlanmak isterim.
- Ey Amr! Bîat et! Hiç şüphesiz ki, Müslüman olmakla, İslâmiyetten önce yapılanların hesâbı sorulmaz.
Halbuki bu şartı "gelecek günahlarım için de" diye koşsa...
Bu aklına sonra gelir ve kaçırdığı fırsata çok yanar.

Kâh elçi, kâh komutan Amr bin Âs
Yıllarca Kureyşlilerin arasında bulunan Hazreti Amr bin Âs, Müslüman olduktan sonra İslam'a hizmet etmeyi çok arzular. Bu yolda ter dökmek, can vermek için yanıp tutuşmaya başlar. Nitekim Efendimizin huzuruna çıkar ve "Yâ Resûlallah" der, "iman etmeden evvel sizi çok üzdüm. Şimdi murâdım odur ki, İslâm'a geldiğim belli ola."
Habîb-i kibriyâ zamanı gelince "Elbiseni giy, silâhını kuşan ve yanıma gel" buyururlar.
Önce şakiler üzerine
Mübarek heyecanla silahlanıp, pusatlanır, kapıyı çalar.
Efendimiz "Ey Amr! Seni ordunun başında gazâya göndereceğim" buyururlar, "Allahü teâlâ sana selâmet ve ganîmet versin. Dilerim çok mal ile dönersin."
-Yâ Resûlallah! Ben mal kazanmak için Müslüman olmadım ki!
-Ey Amr! Sâlih mal, sâlih kimsede ne güzeldir.
Server-i âlem, Hazreti Amr bin Âs'ın sancağını nurlu elleriyle bağlar, yanına Süheyb bin Sinân, Sa'îd bin Zeyd, Sa'd bin Ebî Vakkâs, Sa'd bin Ubâde, Üseyd bin Hudayr, Âmir bin Rabîa ve üç yüz güzide sahâbîyi katarlar. Hedef Belî kabîlesidir, zira bunlar, ne zamandır Vâdi'l Kurâ'da toplanır, Medine'yi yağmalamak üzere fırsat kollarlar.
Hazret-i Amr adı geçen kabîleyle ana tarafından akraba olduğu için onların huyunu suyunu, savaş usûllerini iyi bilir, kaldı ki son derece zekî ve tedbirlidir. Nitekim Vâdi'l Kurâ civarında Selâsil suyuna varınca istihbarat toplar, düşmanın umduklarından da kalabalık olduğunu öğrenir ve hemen ulak çıkarıp Resulullah'a emirlerini sorar.
Fahr-i âlem, Ebû Ubeyde bin Cerrâh komutasındaki (aralarında Hazreti Ebû Bekir ve Hazreti Ömer de vardır) bir birliği yardımlarına yollar. Gelip Hazreti Amr bin Âs'a tabi olurlar.
Büyük sahabi kimsenin burnu kanamasın diye kılı kırk yarar, o çöl ayazında bile ateş yaktırmaz.
Öyle hassas amanlamalar yapar ki güçlü rakibi sahrada dolaştırıp yorar, küçük birlikleri tek tek avlar. Nitekim sabaha karşı bir baskın yapıp düşmanı uykuda yakalar. Adamlar bir sürü ganimet bırakıp kaçarlar ki yörede İslâm'a muhalif güç kalmaz. (Hicri 8 )
Sonra Umman emirine
Hazreti Amr bin Âs Mekke'nin fethinde ve Huneyn gazvesinde de bulunur, putperestlikte ısrar eden kabilelerle görüşür, iman etmelerine vesile olur. Bilirsiniz Resûl-i ekrem bazı hükümdârlara, İslâm'a da'vet eden mektuplar yazarlar. Ummân hükümdarına hitap eden mektubu da Hazreti Amr bin Âs'a verir, yanına yanık sesli hâfızlar katar, Ebû Zeyd-ül-Ensârî'yi yardımcı yaparlar.
Hazret-i Amr, önce Ummân emiri Ceyfer'in kardeşi Abdi'yi bulur ve ağabeyine ulaşmak için aracı olmasını arzular. Sohbet koyulaşınca nerede ve nasıl Müslüman olduğunu, eski yıllarını, pişmanlıklarını ve İslam'la kavuştuklarını anlatmaya başlar.
Abdi zaten nasipli bir gençtir, insanlara iyilik yapmayı, kul hakkından kaçmayı, akrabaları arayıp sormayı emreden; zulmü, zinayı, hırsızlığı, içkiyi, faizi, kumarı yasaklayan bir dinin mensubu olmaktan şeref duyar.
Evet, Abdi'nin kalbi yumuşar ama ağabeyinden yana endişeleri vardır, öyle ya saltanat denilen şey kolay bırakılmaz. Hazret-i Amr "biz ondan sadece iman etmesini istiyoruz" der, "umarım Resûl-i ekrem onu yine kavmine sultan yapar. Ama adil bir sultan, zenginlerden zekat toplayan, fakirleri koruyan, kollayan..."
Ceyfer, kardeşi Abdi vasıtasıyla soru üstüne soru sorar, Hazret-i Amr'ı huzuruna almadan evvel bütün tereddütlerini bitirmeye bakar. Nitekim bir araya gelirler Hazreti Amr bin Âs, Efendimizin nurlu mektubunu uzatırken başına gelebilecekleri de hatırlatır, "eğer" der, "Resûl-i Ekrem'e uymazsan, ordularımızın ayakları altında çiğnenirsin. Askerini dağıtır, yerine bir başka vali atarlar. Gel İslâmiyeti kabûl et, selâmete er! Yine kavminin başında hükümdâr kal!"

Amr Bin Âs Camii Şerifi-Mısır

Yüzbinlere vesile
- Ya Amr siz akıllı bir adamsınız. Peki İslâm'a girmekte niçin geç kaldınız?
- Biz kavmimizin yaşlılarına uyduk. Onlar Server-i âlemi Allah'ın resulü değil, Abdullah'ın yetimi olarak gördüler ve kaybettiler. Ancak zamanla hakkı hakikati ayırmaya başladık. Şükürler olsun bâtıla saplanıp kalmadık.
- Söylediklerinden çok etkilendim ama...
- Ey Ceyfer! Sen bize uzak dursan da Allahü teâlâ'dan uzak değilsin. Seni yaratıp yaşatana ibadet etmelisin. Şunu bil ki, seni o diri kıldı ve kıyâmet günü tekrar diriltip hesap soracaktır. Ahirette ecir ve mükâfat isteyen, Muhammed aleyhisselâm'ın yoluna sarılır, nefsine uyan ceremesine katlanır. N'olur elini vicdanına koy ve söyle; Kur'an-ı kerim kul sözüne benziyor mu?
- Asla!
- Öyleyse...
- Haklısın. Vallahi, ben Muhammed aleyhisselâm'ın iyilik adına emredeceği şeylerin hepsini yapmakta ve yasakladığı şeylerden kaçmakta halkımın ilki olacağım.
Abdi zaten dünden hazırdır birlikte kelimeyi şehadet söyler, Müslüman olurlar. Bu iki kardeş çok hayırlı hizmetler yapar Umman'ın İslamlaşması için geceli gündüzlü çalışırlar.
Hazret-i Amr gelip olup biteni anlatır, Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) çok memnun olur, onu tekrar Umman'a yollarlar. Büyük sahabe burada yıllarca ders okutur, sohbetler yapar. Halkı, hakla, hakikatle tanıştırmaya çabalar. Ta ki Server-i Kâinatın vefâtına kadar...

Umman'dan Mısır'a Amr İbn-i Âs
Hazret-i Amr, Resulullah Efendimizin vefatlarından sonra da hizmetten hizmete koşar, Hazreti Ebû Bekir'in (radıyallahu anh) hilâfet yıllarında Umman ve Benî Kudaa mürtedlerini yola getirir, ardından Şam'ı kuşatırlar. Başkumandan Hâlid bin Velîd ile birlikte Bizans ordularını Yermük'te karşılar. Şerahbil bin Hasene ile beraber sağ kanadı derler toparlarlar. O gün 250 bin kişilik dev orduyu hezimete uğratırlar.
Hazret-i Amr, Ecnadin'de de büyük bir Rum ordusunu bozar, Filistin ve Ürdün'e İslâm sancağını asar.
Hazreti Ömer halîfe olunca Hazreti Amr bin Âs'ı Filistin vâliliğine atar ama o kabuğuna sığamaz. İslâmı Afrika'ya yaymanın hesaplarını yapar. Kara kıtanın kapısı Mısır'dır ve bu ülke Roma'nın tasallutundan kurtarılmadıkça yöre sükun bulamaz.
Hazreti Ömer dahi aynı kanaattedir, Hazreti Amr bin Âs'ın yanına Yezid bin Ebû Süfyân, Amr bin Rebîa ve Haleb'in eski vâlisi Yukanna'yı katar. Mücahidler sadece 4 bin askerle Mısır'a varırlar.
Önce Ferema şehrini fetheder, bilahare Bilbis kapısını aralarlar. Tendonyas şehrine dayandıkları günlerde Mısır elçileri gelir Veliaht'ın görüşme istediğini duyururlar.

Amr Bin Âs Camii Şerifi avlusu-Mısır

Muhteşem saray
Hazreti Amr bin Âs yanına sadece Verdân adlı mütercimini alarak davete uyar. Saraya varınca, zırhlı ve silahlı askerlerin saf tuttuklarını görür ama ciddiye almaz. Avluya kadar atıyla girer ve seremoni kaidelerini hatırlatan nazıra "Biz Müslümanız" der, "kıymetliyiz, müşrikler için atımızdan inemeyiz. Buraya gelmemizi veliaht istedi. Ama görüşmekten caydıysa bırakır gideriz."
Hal böyle olunca Veliaht Arsütalis ortaya çıkar.
Hazreti Amr bin Âs, muhteşem mefruşatı, süslü subayları, kıranta katipleri görünce dudak büker ve dünyanın fani ahiretin baki olduğunu anlatan âyet-i kerîmeleri okumaya başlar. Bu arada bir eli atının dizginindedir, diğeriyle kılıcının kabzasını okşar.
Veliaht; "Ey Arab kardeş! Siz bizden ne istiyorsunuz?" diye sorar "Bize kastedenler hep eli boş döndüler. Biliyorsun ki vadiler dolusu askerimiz var, kaldı ki birkaç gün içinde yeni takviyeler alacağız ve sayımız bir bu kadar daha artacak. Hem ünü cihanı tutan Artapon gibi bir komutan karşısında ne kadar şansınız var?"

Dalavereci veliaht
- Kalabalık ordulardan korksaydık buraya gelmezdik. Biz Allahü teâlâ'nın yardımına ve himayesine güveniriz. Bu 4 bin mücahidin hepsi de ölümü arzuluyor, senin ordunda da ölüme koşacak 4 bin asker varsa eşitiz. Yok bu kalabalıklar yaşamaktan zevk alıyorlarsa hepsini ezer geçeriz. Maksadımıza gelince... Sizi şu üç şeye davet ediyoruz: Ya İslâmı kabûl edersiniz, ya cizye verirsiniz, yâhut muhârebe ederiz.
- Biz melik Mukavkıs'a danışmadıkça bir işe karar veremeyiz. Lakin, şunu sormak istiyorum, senin arkadaşların hep böyle midir?
- Arkadaşlarım benden daha fasih konuşur ve hepsi benden âlimdir.
- Bu ordudan senin gibi on tane çıkacağını sanmam.
- İlk rastladığın on adamı tanısan böyle düşünmezdin.
- Onları sen seç, senin gibi on tane daha hatip bul fikrimi değiştireyim.
Bu arada Veliaht, yanındaki komutana mahalli lisanla fısıldar "Onlar geldiklerinde hepsini yakalarız. Malum elinde on bir kişi tutmak, bir kişi tutmaktan iyidir."

Elçiye zeval
Ama bu fısıltı Verdan'ın dikkatinden kaçmaz.
"Tamam" der ayrılırlar, ertesi gün elçiler gelir ve "veliaht sizi bekliyor" haberini ulaştırırlar. Hazreti Amr bin Âs "bizim döneklerle işimiz olmaz" der, "hainliği onu da, ehlini de yakacak. Yazıklar olsun öyle melike ki elçiye tuzak planlar. Şimdi, sâhibine dön ve ona hakkımda konuştuklarından haberdâr olduğumu anlat. Artık söylenecek söz kalmadı, harbe hazırlansa iyi yapar."
Hazreti Amr bin Âs çok keskin görüşlü ve firaset sahibidir. Ani kararlar alır ama kolay kolay yanılmaz. Nitekim bu savaşta da o haklı çıkar, Mısır'ın tamamını ve Trablusgarb'ı sınırlarına katarlar.
Mübarek sadece iyi bir asker değildir, bir kere silbaştan sistem kurar, maliyeyi düzenler, adaleti sağlar, Fustat şehrini mirareli camilerle donatırlar. Kızıldeniz'den Nil'e açtırdığı 20 kilometrelik kanalla Mısır-Arabistan ulaşımını kolaylaşır, Babilon ile Kulzüm limanları arasında canlı bir ticaret başlar. Hem Hicaz'a bol bol gıda yollar, hem de tacirler para kazanırlar. Bir ara veba hastalığı patlar, Hazreti Amr bir intaniye mütehassısı gibi tedbir alır, bu afeti ucuz atlatırlar.
En ufak kusurundan dolayı valileri azletmesiyle tanınan Hazreti Ömer aradıklarını onda fazlasıyla bulur, Hazreti Amr'ı yerinden oynatmaz.

Amr Bin Âs Camii Şerifi avlusu-Mısır

Bir Arap dâhisi
Umman, Filistin ve Mısır'ın İslamlaşmasında unutulmaz hizmetler yapan Hazret-i Amr, Dımeşk, Fahl, Yermuk, Kansereyn'i alır, Halep, Menbee ve Antakya halkı ile sulh yapar. Gazze, Sabastin, Nablus, Ledda, Mabni, Beyt, Cirin, Amvas, Trablusgarp ve Siyre'yi ele geçirir. Kudüs'ü kuşatır ve teslim olmasını sağlar. Tunus, Kartaca ve Marekeş'e uzanmak için izin isterse de "şimdilik dur, Mısır'da yerleşmeye bak" emrine uyar.
Büyük sahabe çok fasih konuşur ve çok tatlı Kur'ân-ı kerim okur. Güleç yüzlü ve yumuşak huyludur. Sevenlerine "öfke insanı özür dileme küçüklüğüne iter" diye nasihat buyurur.
Mübarek 93 yaşına kadar yaşar, ölüm döşeğinde uzun uzun tövbe eder ve Kelime-i şehadet söyleyerek gözlerini yumar (H. 43)
Cenaze namazını oğlu Abdullah kıldırır. Nurlu naaşını Kahire'de Mukattam mevkiinde (adıyla anılan caminin avlusunda) toprağa bırakırlar.

"Ebadile"den Abdullah bin Amr
Arap dahilerinden Amr bin Âs, oğlu Âs'a, sadece Arapçanın inceliklerini kavratmakla kalmaz, İbranice ve Süryanice de öğrenmesini sağlar. Âs çok okur, çok sorar, bilgiye doyamaz. İşte Tevrat'ı incelediği günlerde (Hicretten 7 yıl evvel doğduğuna göre çocuk sayılır) Efendimizin geleceğine dair (net) işaretlerle karşılaşır, yüreği tatlı tatlı çarpmaya başlar. Öyle ya son peygambere bu kadar yakın olsun da...
Hiç düşünmeden Resulullah Efendimiz'in yanına koşar, ona er olmaya bakar. Server-i Kâinat bu hakikat aşığını evladı gibi bağırlarına basar, adını Abdullah koyarlar.
Hazret-i Abdullah kısa sürede Kur'ân-ı kerim'i ezberler ve Fahr-i âlemin dizi dibinde ilim ve hikmet toplamaya başlar.
Genç sahabe ibadet etmekten büyük bir haz alır, gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kılar. Havf ve reca (korku ve ümit) arasında gidip gelir, sabahlara kadar ağlar. Öyle ki dizlerinde fer, gözlerinde yaş kalmaz.
Şu tevafuka bakın ki annesi (Rayla bint-i Münebbih) şifalı bitkilerden iyi anlar, yaptığı şurup ve merhemlerle oğlunu tedavi etmeye bakar.

Amr Bin Âs Camii Şerifi minberi-Mısır (19. yüzyıl sonları)

Ayda üç gün
İyi de yiyip içmeyene, uyuyup dinlenmeyene ilaç neylesin, bir süre sonra canlı cenazeye döner, beti benzi solar. Onu hayata bağlamak için Abdullah bin Abbâs'ın (Efendimizin amcası oğlu) kızı Umra (radıyallahü anha) ile evlendirir, sıcacık bir yuva kurarlar. Umra çok zeki ve çok sevimli bir kızdır ama değişen bir şey olmaz. Genç abid gene uzun ve sıcak günlerde oruç tutar, yine sabahlara kadar alnını secdeye koyar. Ev eş umurunda olmaz, her gün bir hatim indirmeye bakar.
Yakınları n'etmeli, nasıl etmeli derken Server-i Kâinat "Ey Abdullah buyururlar, "böyle yapma! Bazı günlerde oruç tut, bazı günlerde de tutma! Gecenin bir kısmını namaza ayır, bir kısmında da uykunu almaya bak. Çünkü şu bedeninin senin üzerinde hakkı var, gözünün hakkı var, hanımının hakkı var, komşunun hakkı var. Her ay üç gün oruç tutman kâfidir. Hayır ve ibadetlere on misli mükafat verileceğine göre, bütün sene oruç tutmuş gibi sevap kazanırsın."
-Yâ Resûlallah! Bundan fazlasını yapabilirim ama...
- Peki, bir gün tut, iki gün tutma!
- Mümkünse daha fazla...
- Öyle ise Davud aleyhisselâmın orucu gibi tut.
- Davud peygamberin orucu nasıldır?
- En makbul oruç, kardeşim Davud'un (aleyhisselâmın) orucudur. O, bir gün yer, bir gün tutardı.
- İzin verseniz de biraz daha..
- Bunun fazlası yoktur!
Abdullah bin Amr bin Âs, Efendimizin mübârek ağızlarından ne çıkarsa yazar ve bunları ezberlemeye bakar. En çok hadîs-i şerîf rivâyet eden sahabe Ebû Hüreyre (Radıyallahu anh) dahi "Abdullah bin Amr, benden çok hadis bilir, çünkü o yazdı, ben yazmadım" buyururlar.
Bir zaman sonra Eshâb-ı kirâmın ileri gelenleri, O'nu: "Sen her duyduğunu yazıyorsun ama Resûlullah'ın her sözü nasihat değil ki" diye uyarırlar, "Efendimiz bazen kızıyor, bazen seviniyorlar. Günlük konuşmaların kayda geçmesini istiyorlar mı acaba?"
Hazret-i Abdullah, Efendimizi üzmekten çok korkar, derhal huzurlarına çıkar, emrlerini sorar. Server-i Kâinat "Sen yazmaya devam et" buyururlar, "zira, Allahü tealâ'ya yemin ederim ki, ağzımdan haktan başka bir şey çıkmadı (ve çıkmaz)."
Hazret-i Abdullah, Resûlullah'tan işittiği hadîs-i şerîfleri, "Sahife-i Sâdıka" adı verilen bir kitapta toplar. Bir suâl sorulduğunda asla kendinden konuşmaz. Açar defterine bakar.

Amr Bin Âs Camii Şerifi

Ebeveynini güldür
Abdullah bin Amr, Bedir ve Uhud haricinde (o zamanlar çok küçüktür) bütün gazalara katılır, yaşı ilerleyince genç askerleri savaşa hazırlar. Kılıç, kalkan tedarik eder, deve alıp satar.
Bir gün gencin biri Resûl-i Ekrem'in yanına gelir ve cihada çıkmayı arzular. Efendimiz sorarlar: "Ebeveynin (anne ve baban) hayatta mı?"
-Evet hayattalar.
-Onların rızaları var mı?
-Hayır yok. Hatta arkamdan ağladılar.
-Geri dön ve onları güldürmeye bak!
Susan kurtulur
Abdullah bin Amr, faydasız sözden çok kaçar, son nefeste rahat tekrarlayabilmek için her gün binlerce kez Kelime-i şehadet söyler, dilini ve kalbini "o ana" hazırlar.
Nasihat isteyenlere kısa ve veciz bir sır verir, "susan kurtulur" buyururlar.
Abdullah bin Amr bin Âs hazretleri, uzun boyludur, hoş simalıdır, misafirini itina ile ağırlar. "Allah'a ve âhiret gününe îmân eden misâfirine ikrâm etsin! Allah'a ve âhiret gününe inanan komşusuna hürmet etsin! Allah'a ve âhiret gününe îmân eden, ya hayır söylesin, yâhut sussun" hadis-i şerifini kendine rehber yapar.
Sevenlerine "hayrın en iyisi doğru söz, kötü düşünmeyen kalb ve itaat eden hanımdır. Şerlerin en fenası yalan söz, bozuk kalb ve itaat etmeyen hanımdır... Çok ağlayın! Ağlayamazsanız, ağlamaya çalışın. Eğer hakikatı bilseydiniz, sesiniz kesilinceye kadar ağlar ve beliniz kırılıncaya kadar namaz kılardınız" şeklinde nasihat buyururlar.
Mübarek, zirâatle meşgul olur, geçimini bu yoldan sağlar. Uzun yıllar Basra'da ders verdikten sonra Suriye'de vefat eder ve Şam-ı şerifi nurlandırırlar.

***

Amr Bin Âs hazretlerinin hayatını radyo tiyatrosu olarak dinlemek için TIKLAYIN...

(Radyo tiyatrosunu bilgisayaranıza indirmek isterseniz mouse'un sağ tuşuna tıklayıp 'Hedefi Farklı Kaydet' seçeneğini tıklayınız.)

  iz bırakanlar kategorisindeki en yeni içerikler
- Mehmet Oruç...
- Koca Yusuf: Bir efsane...
- Habib Burgiba (Tunus Devleti'nin Kurucusu)
- Nurullah Ataç...
- Mehmet Yücel: Sıradışı Profesör
- İmparator Hirohito...
- Emir Timur: Nâmağlup bir hükümdar
- Emin Garbi Arvas
- Richard Milhaus Nixon...
- Yahya Kemal Beyatlı
- Cahit Sıtkı Tarancı...
- Babıali’nin Hekimoğlu’su...
- Amr Bin Âs...
- Van Gogh...
- Petrol İmparatoru Deterding
- Ferdinand von Zeppelin
- Vehbi Arvas...
- Zirve yarışında Larry Ellison
- Mustafa Kıbrıslı: Bir vakıf insan
- Theodor Herzl
- İsrail’in kurucusu 'Ben Gurion'
- Kazıklı Voyvoda Vlad Tepeş
- Cem Sultan
- Malcolm X
- Çar Petro (Gerçekten deli mi?)
- Bu kategoridekileri listele
   
SaatliMaarif.com
Sınırı çizilen her özgürlük tanımı kalemimizin mürekkebidir....
Bir Derinev Yapımı