Ana Sayfa
Özel Dosyalar
İnsan ve Toplum
İz Bırakanlar
Faydalı Bilgiler
 
Kültür Sanat
Polemik
Sudoku Oyna
Sesli Kütüphane
İletişim
Hakkımızda
Ö. Çetin Engin
Saflık, tarife muhtaç...
İrfan Atasoy
İyiyim!..
Vehbi Abimizin yazıları
"O büyük günde buluşuncaya kadar sevenlere sabır, selamet;
Mahrum kalmışlara da insaf ve itidal dilerim..." - Vehbi Arvas
El-Emel Fi Türkiye
20 Mayıs 2009 Çarşamba | 07:16

Yakında yaptığım bir Orta Doğu seyahatinde, Başbakan Tayyip Bey'in Davos'daki tavrı sebebiyle Türkiye'nin Araplar nezdinde itibarının arttığını müşahede ettim. Daha önceki senelerde uzun müddet Arap ülkelerinde yaşadım. Tahsil yaptım. Arapları hasbelkader tanıma imkânım oldu. Ekserisinin Türklere karşı sempatisinin bulunduğunu gördüm. Osmanlı devrini hasretle anıyorlardı. Temiz, görgülü, misafirperver insanlardı. O zamana kadar Araplar aleyhinde işittiklerimin ne derece yanlış olduğunu da yine böylece anlamış oldum.

EL-EMEL Fİ TÜRKİYE
Arap dünyasında bilhassa iki Osmanlı padişahının müthiş itibarı vardır. Birisi İstanbul'u fethederek Hazret-i Peygamber'in müjdesine kavuşmuş olan Fatih Sultan Mehmed; ikincisi de Filistin'i ne pahasına olursa olsun Siyonistlere teslim etmeyen Sultan Abdülhamid. Bilen bilir, Orta Doğu'da Filistin meselesi daima aktüeldir. Cuma hutbelerinde Filistin'in anılmadığı, dolayısıyla Sultan Hamid'den minnetle bahsedilmediği gün neredeyse yoktur.
Bosna'daki dahilî harb esnasında Medine mescidinde tanıştığım çok ihtiyar Yemenli bir seyyid bana "Bosna'nın Müslümanlığı Fatih Sultan Muhammed Han sayesindedir. Bosnalılara ancak siz yardım edebilirsiniz. Vazifenizdir" demişti. Seneler evvel Türkiye'deki bir cumhurreisi seçimi arefesinde, Sudan müftüsü iyi birinin seçilmesi için dua ettiğini söyledi. Bir ahbabım "Sudan nere, Türkiye nere!" gibisinden hayret izhar edince müftü, "Niçin şaşırıyorsunuz? Ümid Türkiye'dedir (el-Emel fî Türkiye)" demişti. Arapların neredeyse tamamı, İslâm dünyasındaki ezilmiş, sinmiş hâlin, Türkiye sayesinde yok olacağını; tabiri caizse yiğidin düştüğü yerden kalkacağına inanmaktadır.

İSTANBUL'A LÂYIK KUMAŞ
Orta Doğu'nun hangi ülkesinde nereye gidersem gideyim Türk olduğumu öğrenince bir itibar gösterirler; İstanbul'dan geldiğimi öğrenince ikinci bir itibar gösterir; neredeyse toparlanıp hürmeten ayağa kalkarlardı.
Yıllar önce Şam'ın meşhur Hamidiye çarşısında geziyordum. Dükkâncının biri "Akmışa İstanbulî (İstanbul kumaşları)" diye bağırarak malını satıyordu. Yanına yaklaştım. "Kardeşim. Şam'ın üç şeyi meşhurdur. Bunlardan biri de kumaşıdır. Hal böyleyken siz İstanbul kumaşı mı satıyorsunuz?" diye sordum. Adamcağız şaşırdı. Sonra izah etti. İstanbul kumaşları, İstanbul'a lâyık, yani fevkalâde güzel kumaşlar demekmiş. İstanbul malı kumaşlar değilmiş. Şam'da kaldıkça İstanbulî tabirinin büyük bir övgü kelimesi olduğunu iyice öğrendim.
Kahire'de Ezher yakınındaki meşhur Fişâvî kahvesinde oturup kahve içiyorduk. Bir ara arkadaşlar aralarında birisinden bahsederken "Vallahi, eş-şahs İstanbulî" dediler. "Kimmiş bu İstanbullu şahıs?" diye merakla soracak oldum. Anladım ki bahsettikleri şahıs İstanbullu felan değilmiş. Kibar, terbiyeli, kültürlü, şık kimselere böyle söylerlermiş.
Mısır'da, Suriye'de, Irak'ta annesinin, ya ninesinin, yahud ecdadının Türk asıllı olduğunu söyleyip övünenler az değildi. Osmanlı Devleti zamanında buralara yerleşen ve Araplaşan çok sayıda Türk, aslını bilmektedir. Şam'ın el-Meydan adlı koca mahallesinde yaşayan ailelerin neredeyse tamamı Selçuklulardan kalma Türklerdir. Ürdün'de beraber kaldığım Şamlı arkadaş da Selçuklu kumandanlarından Boğa'nın torunu idi. Tek kelime Türkçe bilmediği halde, Boğa'nın Arapçalaşmış hâliyle el-Buğâ soyadını taşıyordu. Haleb'den Yemen'e, Fas'tan Basra'ya kadar bütün bir Arap coğrafyasında, memuriyet veya her hangi bir sebeple yerleşip de, imparatorluk dağılınca burada kalanlara rastlarsınız. Anadolu halkı arasında da damarlarında Arap kanı dolaşan az değildir.

TESBİH TANESİ GİBİ DAĞILDIK
Osmanlılar, İslâm dünyasında büyük bir prestij kazanmış; diğer Müslüman unsurlar, İslâmiyete yaptıkları hizmetlerden ötürü Osmanlılara minnet hissetmişlerdir. Meselâ 1565'de Mısır'da vefat eden meşhur Şâfiî âlimi İmam Şa'rânî, el-Uhûdü'l-Kübrâ adlı eserinde Osmanlı sultanlarının dine bağlılığını ve adaletlerini överek "Bugün dinin koruyucusu ve İslâmiyetin yüzünü ak eden ancak Osmanoğulları ve onların askerleridir" diyor. 1640'da vefat eden Şam ulemâsından Abdülganî en-Nablûsî, "Yeryüzünü sâlih kullarıma miras bırakırım" meâlindeki âyet-i kerîmenin (Enbiyâ: 105) Osmanlı Sultanlarını övdüğünü bildirmektedir. Bunu Bağdad âlimlerinden Numan el-Âlûsî (vefatı: 1899) Gâliyyetü'l-Mevâiz adlı eserinde nakleder. Mekke-i mükerreme Şâfiî müftisi Seyyid Ahmed bin Zeynî ed-Dahlân (v: 1886), Osmanlıların İslâmiyete hizmetlerini anlatmak üzere ed-Devletü'l-Osmâniyye mine'l-Fütûhâti'l-İslâmiyye adında müstakil bir eser kaleme almıştır.
Arap tarihçi, yazar ve gazetecileri, umumiyetle Türkleri seven, bilhassa Osmanlılara bağlı olan zatlardır. Aralarında tek tük ecnebi tesiriyle Arap milliyetçiliği batağına saplananları olmuştur. Bunların da haylisi pişmanlık getirmiş; bunu da açıkça ilan etmiştir. Bir Mısır dışişleri bakanının "Osmanlı Devleti'nin yıkılışı ile tesbih tanesi gibi darmadağın olduk" sözü çok mânidardır. Türkler, Hazret-i Peygamber'in kavmi olduğu ve Kur'an-ı kerim lisanı konuştuğu için Araplara değer vermiş; Kavmü Necibi'l-Arab (Soylu Arap Kavmi) diye anmıştır. Arap ülkelerini sömürge değil, vatan toprağı görmüş; icabında düşmana karşı kanının son damlasına kadar savunmuştur.

MUSKA YAPILAN PARA
Ürdünlü yaşlı bir zat, "Benim vaktiyle Osmanlı pasaportum vardı. Nereye gitsem selâm dururlardı. Şimdi yeni pasaportumu gösteriyorum, ciddiye alan yok" diye dert yanmıştı. Bir başkası da "Osmanlının yıkılmasından en çok biz Araplar zarar gördük. Vaktiyle Arap ülkelerinde ne hudut, ne gümrük, ne vize vardı. Şimdi bir Suriyeli, yanı başındaki Irak'a giremiyor" demişti. Suriye'de Arapların "Osmanlı parası dünyayı alıyordu. Şimdikilerle çay bile içilemiyor" dediklerini işitince, ihtiyar Cezayirlilerin Osmanlı paralarını muska diye boyunlarına taktıklarını hatırladım. Maanlı bir ihtiyar, İngilizlerin aldattığı bedevî isyancılara katılmayıp, Osmanlı askeriyle beraber çarpıştıklarını iftiharla anlatırdı. Suriye'deki Şemmar aşireti reisi Sadun el-Uceymî Bâşâ (Paşa), Osmanlı ordusunun kahraman kumandanlarından idi. Arap aşiretlerinin çoğu İstanbul'a sadâkatten ayrılmamıştır.
Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında, İttihatçıların iktidarı ele geçirmesiyle, ülkedeki Türk olmayan unsurlar hayli rahatsız olmuştu. Bunu fırsat bilen Avrupa devletleri, bu unsurlar arasında milliyetçilik tohumları ektiler. Araplar da bundan nasibini aldı. İttihatçıların menfi icraatı, bu milliyetçiliği besledi. Bizde "Pis Araplar! Bizi arkadan vurdular" edebiyatının benzerini, Arap ülkelerinde iktidarı ele geçiren sosyalist diktatörler Türkler aleyhinde yürütüyordu. Ama aklı başında kimse bu propagandalara kanmadı. Bugün de Arap ülkelerinde Osmanlıları sömürgeci olarak gören Türk aleyhdarları kalmamış gibidir. Her yerde işlerin normale döndüğünü görmek memnuniyet vericidir.

Kaynak : Ekrem Ekinci

  kültür sanat kategorisindeki en yeni içerikler
- Türk sinemasını bekleyen büyük tehlike…
- Sinemeseverler Azalıyor mu?
- Kâbe'deki Osmanlı Revakları Yıkılmayacak...
- TGRT FM 19 Yaşına Girdi....
- Van seyahatim...
- Mona Lisa'nın sırrını çözecek mezar açıldı!
- Cannes Film Festivali Başlıyor!
- İstanbul Film Festivali Başlıyor
- Burhan Kuzu’dan Gündem Oluşturacak Kitap...
- Mesir Festivali Başladı
- 3500 Vakıf Eseri Restore Edildi...
- Vizyona 6 Film Girdi...
- Oscar'a "Zoraki Kral" Damgası...
- Washington'da Osmanlı İzleri...
- Tarihî bir mevlid...
- 2010 Oscar adayları belli oldu...
- Vizyonda Bu Hafta...
- "Muhteşem" Tepki...
- Altın Küre'de "Sosyal Ağ" Damgası...
- "Muhteşem Yüzyıl"a Rekor Şikayet
- Necati Cumalı'nın bilinmeyen şiiri!..
- Mahmut hoca taburcu oldu!..
- Dizi Süreleri Kısalacak mı?
- S. Ahmet Arvasi dualarla anıldı...
- Ulucanlar İşkence Müzesi Oldu...
- Bu kategoridekileri listele
   
SaatliMaarif.com
Sınırı çizilen her özgürlük tanımı kalemimizin mürekkebidir....
Bir Derinev Yapımı