 Ebû Süleymân Dârânî hazretleri hac vazîfesini yerine getirmek üzere, Mekke-i mükerremeye gitmek için yola çıktı. Yolda, Iraklı bir gençle arkadaş oldu. Yolculuk esnâsında Iraklı genç devamlı Kur'ân-ı kerîm okuyor, durdukları yerlerde, vakit namazı hâricinde nâfile na- maz kılıyor, gündüzleri oruç tutuyordu. Nihâyet, Mekke-i mükerremeye ulaştılar. Genç, Ebû Süleymân Dârânî hazretlerinden ayrılmak istedi. Ebû Süleymân Dâ- rânî o gence; "Benim sende gördüğüm hâllere, seni sevk eden nedir?" diye sordu. Genç dedi ki: "Ey Ebû Süleymân! Beni böyle yapmamdan dolayı kınama! Çünkü ben rüyâmda altın ve gümüşten yapılmış birçok şerefeleri olan bir köşk gördüm. İki şerefenin arasında, şimdiye kadar hiç görmediğim güzellikte hûriler vardı. Bu hûrilerin tebessüm etmesi sırasında dişlerinden yayılan nûr etrâfı aydınlatıyordu. O hûrilerden biri bana dedi ki: "Ey genç! Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için çok çalış ki bana kavuşasın." Sonra uykudan uyandım. Bu rüyâ, benim senin gördüğün hâllere kavuşmamın sebebidir" dedi. Ebû Süleymân Dârânî o gençten duâ istedi. Genç ona duâ ederek ayrıldı. Ebû Süleymân Dârânî kendi nefsini kınayarak; "Ey nefsim! Uyan ve bu gencin bildirdiği işaretlere ve müjdelere kulak ver. Bir hûriye kavuşmak için bu şekilde çalışılırsa, bu hûrinin Rabbine kavuşmak için, nasıl çalışmak gerekir ?" diye nefsini azarladı. |