İstanbul'daki Lâleli câmii'ni yaptırdığı
sıralarda, LÂLELİ BABA nâmında bir
Hak dostu'nun ziyaretine
gitti bir gün.
Tam kalkacagı sırada;
Efendi hazretleri, bu dünyâda
en güzel şey nedir?
diye sordu.
LÂLELİ BABA da;
En güzel şey, yiyip içmek ve rahatça
"def-i hâceti"ni yapabilmektir,
buyurdu.
Ancak Hükümdar, bu cevaptan
pek hoşnut olmadı.
Hattâ canı sıkıldı ve başka şey
Konuşmadan Ayrılıp, saraya döndü.
Fakat, ertesi gün,
şiddetli bir KABIZLIĞA
yakalanmıştı.
Hekimleri seferber olup, bütün ilâçları
uyguladılar. Ama faydasız.
Nihayet anladı hatâsını.
Derhal LÂLELİ BABA'ya koşup;
Şeyhim hatâ ettim, beni affet!
dedi.
Lâleli Baba sordu:
Seni bu sıkıntıdan kurtarırsam, bana
karşılığında ne vereceksin?
Yaptırdığım şu koca câmiyi
size hibe edeyim.
Mübarek omuz silkti:
Yetmez!
Daha neler neler vâdettiyse de hep
aynı cevabı aldı:
Yetmez!
Peki ne istiyorsunuz efendim?
SALTANATINI!
Hükümdar çâresizdi. Bu işkenceden
kurtulmak için kabul etti:
Büyük Velî duâ etti.
Padişah rahatladı.
LÂLELİ BABA sordu hükümdara:
Tamam mı, şimdi padişah ben miyim?
Evet baba. Artık padişahsınız.
Mübarek zat;
Bir saltanat ki, "bir def-i hâcet"e değişiliyor,
böyle ucuz saltanat lâzım değil bize.
Al, senin olsun!
dedi.
Ve ekledi:
Bize, câminin adı yeter.
Ve o mâbede,
LÂLELİ CÂMİİ
adı verildi.
Kaynak: www.siirlerlemenkibeler.com