 ABD Başkanı George W. Bush'un görevini yeni seçilen başkan Barack Hussein Obama'ya devretmesine artık sayılı günler kaldı. Bush, gerek konuşmalarında gerek ziyaretlerinde bu hüzünlü vedaya vurgu yapmadan geçemiyor. Veda ziyaretleri de gittikçe artıyor.
***
Tarihler 13 Aralık 2008 Cumartesi gününü göstermekte. Bush, Beyaz Saray'da Oval Ofis'in içinde bir o yana bir bu yana volta atıyor. Dalgın bir halde 1600 Pennsylvania Avenue'ye bakarken, bir an pencerenin camından akseden suretini görüyor. Yardımcılarına seslenip Airforce 1 uçağını hazırlamalarını emrettikten sonra -rica mı diyelim?!- hazırlıklara başlıyor. Yanından hiç ayırmadığı tarak, diş fırçası ve ayakkabı parlatıcısını özel Guantanamo derisinden imal edilmiş bavuluna kendi elleriyle yerleştiriyor. Uçağa binene kadar gideceği yeri hiç kimseye söylememekle beraber, heyecanlı olduğu gözlerden kaçmıyor ve herkesi bir düşünce kaplıyor. Hazırlıklar tamamlanıp uçağa biniliyor. Ve uzun denebilecek yolculuk başlıyor. Bush'un uykusu geliyor. Ama uyku tutmuyor. Bir kahve alıp Airforce 1 uçağının kütüphanesine varıyor. Kısa ve kendisini sıkmayacağını bildiğinden bir şiir kitabı alıyor eline. Sayfalarını öylesine çeviriyor. İngilizce tercümesi tam olmasa da doğunun kalemi olduğu belli bir şiir gözüne çarpıyor:
Kimilerine göre işgal edilen toprak Şimdilerde ne mahzun bir durak Özgürlüğün gönderde dalgalandığı o bayrak, Irak! Hem de ne ırak!..
Bu kısa ve öz şiiri okuyan George Bush, yine oval ofisteki hal-i pürmelaline dönüyor. Ve yardımcılarına "rota Irak" diyor.
***
Tarihler 14 Aralık 2008 Pazar günü. Öğle saatleri. Hava biraz serin. Malum, çöl iklimi. Bush, uçaktan inerken bir anda 'buralarda doğsaydım acaba nasıl bir hayatım olurdu?' şeklinde insancıl bir fikre kapılıyor. 'Neyse' diyor. Celal bizi bekler. Dicle Nehri kenarındaki El Selam Sarayı'nda resmi törenle karşılandıktan sonra bire bir görüşmeler, heyetler arası görüşmeler derken Talabani'yle görüşmeler bitiyor ve sıra geliyor Başbakan Nuri El-Maliki ile görüşmeye...
***
Akşam saatleri. Bush-Maliki görüşmesi sonlanıyor. İki lider, kameraların karşısına geçiyor. Gazeteciler hazır. Herkes oturmuş vaziyette. Hazırlıklar yapılmış, açıklamalar bekleniyor. Gülücükler havada uçuşuyor. Bush, "şükran, şükran" diyor. Maliki, tebessüm ediyor. İşte o sırada bir sesle birlikte bir gazeteci ayağa fırlıyor. Ayakkabısı da elinde. Bağırarak -küfrederek- fırlatıyor. Bush, sesin geldiği yöne bakıyor önce, sonra ayakkabının geldiğini görerek başını eğip kürsüyü siper yapıyor. Neredeyse başının beş santim yanından geçiyor. Kendini toparlayıp etrafa gülücükler dağıtıyor. Maliki ise tepkisiz ve şaşkın bir yüz ifadesiyle olanları izlemekte. G.W. Bush, "tamam, her şey yolunda. Oturun, oturun" diye telkinde bulunuyor. Gülmeyi de eksik etmeden! Bush, saldırıdan pek bir etkilenmişe benzemiyor ve esprili bir şekilde "sadece ayakkabıların numarasının 10 olduğunu söyleyebilirim" diyor. Bunun öncesinde ayakkabısını fırlatan gazetecinin üstüne 10 kişi atlamakta. Ağzını kapatıp vuruyorlar. Salondaki diğer Iraklı gazeteciler de, televizyon muhabiri olduğunu söyledikleri meslektaşları adına Bush'tan özür diliyorlar. Basın toplantısı yapılıyor ve bitiyor. Evli evine, köylü köyüne...
***
Ayakkabısını fırlatan gazeteci tepkisini daha farklı dile getirebilirdi. Haklı olduğu yerde haksız duruma düştü. İşgali kabullenmiyor. O kendi ülkesini istiyor. "Başkaları benim ülkemi özgürleştiremez" diyor. Haklı da!
Bütün bunlar yaşanırken olayların gidişatı beni hiç mi hiç ilgilendirmedi. Ancak o gazetecinin üstüne atılmalar, tartaklamalar, hakaretler ve karga tulumba salondan çıkartılması benim aklıma Necip Fazıl Kısakürek'in Sakarya Türküsü adlı şiirini getirdi. Düşünceli düşünceli başa alıp tekrar tekrar seyrederken bu olayı derin bir 'ahh' çektim ve "ne diyordu" dedim şair kendi kendim, haykırarak ve biraz isyanlı bir ses tonuyla;
"Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!"...
Ne hazin, ne manidar, ne... Umarım öz yurdumuzda garipliği, öz vatanımızdaki paryalığı sadece ve sadece içimizde yaşarız. Yoksa ne bünyemiz ne de fikrimiz bütün bu pislikleri kaldırır. Birlik ve beraberliğimizi korumanın ve kollamanın bir göstergesi olarak kayıtlara geçilmesi gereken bir hadise!..
***
Not: Ayakkabıyı fırlatan gazeteci sesten önce hareketi ön plana çıkarsaydı tam isabet kafayı nişan alabilirdi. Eğer böyle bir niyetiniz olursa -teşvik etmiyorum ve kınıyorum şiddetle ve nefretle ve..!- yüreğinizdeki volkanın patlayışını sesli bir şekilde ifadeden önce fiziki bir harekete dönüştürün. Yoksa yaptığınızın bir anlamı kalmaz. Zira Bush, ayakkabıdan önce sese odaklandığı için ucuz atlattı. Irak'a da adama da yazık olmuş...
George W. Bush'a saldırı anını izlemek için buraya tıklayınız.
E-posta: irfan@saatlimaarif.com
|