Ana Sayfa
Özel Dosyalar
İnsan ve Toplum
İz Bırakanlar
Faydalı Bilgiler
 
Kültür Sanat
Polemik
Sudoku Oyna
Sesli Kütüphane
İletişim
Hakkımızda
Ö. Çetin Engin
Saflık, tarife muhtaç...
İrfan Atasoy
İyiyim!..
Vehbi Abimizin yazıları
"O büyük günde buluşuncaya kadar sevenlere sabır, selamet;
Mahrum kalmışlara da insaf ve itidal dilerim..." - Vehbi Arvas
Donmuş Varsayımlar...
08 Eylül 2008 Pazartesi | 14:14

Zaman geçiyor, herşey değişiyor. Ne geçen zamanı geri getirebilme gücümüz var, ne de gelecekte olana müdahale edebilme yetimiz. Gerek bireysel gerek toplumsal olarak geçmişte olan çoğu şeyleri geleceğe taşıdığımız, taşıyacağımız 'olmazsa olmaz'larımız da var.

Günümüz dünyasında neredeyse herşey zemin değiştiriyor, zamana meydan okuyarak. Ancak siz zamana değil zemine meydan okuyorsanız, o zemin gittikçe kayganlaşıyor ve sizi 'tüm mümkünler dünyası'nın dışına atıyor. Bir nevi ihraç ediyor. Artık işlerin eskisi gibi yürümediğini hep birlikte görüyoruz. Bu bizden önceki kuşaklar için kabul edilmesi zor bir durum, olgunlukla karşılıyorum! Fakat nedense bizden büyükler bunları kabul etmekte direniyor ve statik varsayımlarını sürdürüyorlar. Gelişen, süren, sürecek olan birşeyleri olmadığından mı kaynaklanıyor bütün bunlar, yoksa korkular üzerine inşaa edilen fikriyatlarıyla donanmış akçasal mevkileri mi onları bu kadar durağan hale getiriyor? Bu soruların cevaplarını halkımız rahatlıkla veriyor. Eskiden kaleler toplar tüfekler kullanılır, kaleler fethedilir, uçtan uça seferler düzenlenirdi. Tanklar çıktı ortaya, panzerler. Ezip geçti tarihi. Bu da yetmedi. Kimyasal silahlar ve uzaydan güdümlü füzelerle donatıldı dünyamız. Bunların stratejik analizini yapmak bana düşmez. Nerede ve nasıl kullanılacağı da. Ama şunu görmemiz lazım. Artık savaşlar değil, sözcükler hakim dünyaya. Bir kelîmeyle herşeyi yapabilirsiniz. İnsanları öldürür, yaralar, psikolojik çöküntüye uğratır hatta yaşadığınız toprağı koruma altına alır ve dünden bugüne süregelen hayatınızı daim ettirirsiniz. Statükoyu sevmem. Oturan insanı -birşey yapmadağı müddetçe- sevmem. Ayakta olup boş dolaşanı da tasvip etmem. Ülkemizde de bazı direnç noktaları var. Bu noktalar ya da odaklar nedense biz -halk- hep aynı kalalım onlar -bizim için yaşayanlar- gelişsin istiyorlar. 'Biz sizin için okuruz. Sizin için düşünürüz. Bakın ne kadar güzel iktidar ya da muhalefetiz değil mi?" sözlerle vatanımın güzel insanlarını uyuttuklarını sanıyorlar. Yani bütün bu sözler varsayımdan ibaret olduğu için 'sanıyorlar' diyorum!

Son yaşanan olayları dikkatle takip edin, ki etmediğinize dair hiçbir şüphem yok. Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül'ün yapmış olduğu 'ziyaret-i maç' size ayna tutacaktır. Bu maç ziyareti gündemin baş köşesine oturdu ve günlerce tartışıldı, tartışılmaya devam ediyor. Bu ziyaret, fısıltısı kulislerde dolaşmaya başladığı andan itibaren -toplumsal tepkiyi ölçmek için önce kulislerde dolaştırılır- kimileri olumlu kimileri olumsuz görüş bildirdiler. Sağduyu ve ilk adımı atan taraf olmayı sevdiğimden olsa gerek ziyareti şahsımca bir sakınca görmedin. Kazançlı çıkacağımızı da tarihe not etmek istiyorum.

Şimdi soralım. Sayın Gül oraya Yukarı Karabağ'ı Ermenistan'a vermeye mi gitti? Soykırım'ı alenen kabul mu etti? Sözde Soykırım Anıtı'na çelenk mi koydu, saygı duruşunda bulundu? Ernemistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan ile gizli bir anlaşmaya imza atıp, Dışişleri Bakanı Babacan'a, hükümeti, Ermenistan konusunda tavizler vererek harekete geçirmeyi mi telkin etti?

İçinde bulunduğumuz yüzyıl 'şeffaflık' yüzyılıdır. Herşeyin aşikârane yapıldığı bir yüzyıl. (Son günlerdeki Başbakan Erdoğan-Aydın Doğan atışmaları buna en iyi örnektir) Kimse kapalı kapılar ardında konuşulanları gizlemiyor artık. Medya aracılığıyla cümle alem bundan haberdar oluyor.  21. yüzyıl 'su' gibidir. Ayna vazifesi de cabası. Su gibi temiz mi? Orasını bilemem. Fakat biz Türklerin suyun tüm özelliklerine haiz bir millet olduğumuza şüphem yok.

Bu ziyarete karşı çıkanlara tek bir sorum olacak. Ne kaybettik? Cumhurbaşkanı, nazikçe davet edildiği bu maça gitti ve Türkiye'nin bölgesinde sözü geçen bir ülke olduğunu tüm dünyaya birkez daha ispatladı. Siz durağan zamanların geri dönüşüm kutusunda bekleyen 'zamana karşı zemin' diyenler, şu vatanın dışarı açılması değil içine kapanmasını isteyenler, yurdum insanını 'biz ananelerimize bağlı kişileriz' diye uyutmaya kalkanlar, siz bu taklaları iyi bilirsiniz, bari siz uyumayın. Ulus uyumuyor ve şunu soruyor şimdi de; "Cumhurbaşkanımız sayın Gül, bu daveti geri çevirseydi bizlerle (Türklerle) özdeşleşmiş olan 'davete icabet gerek' düsturu özde değil, sözde kalmaz mıydı?"

Dünya gözü önünde cereyan eden tüm olaylardan kendini soyutlamaya çalışan bir Türkiye, üçüncü dünya ülkesidir. Türkiye bölgesinde gelişen olaylara müdahil olursa ancak faal bir aktör konumuna gelebilir. Böyle bir Türkiye hiç kuşkuşuz menfaatlerine halel getirmeyecek ve koruyacak güce sahip olacaktır. Peki en önemli soru. Ne kazandık? Bunu da zaman gösterecek.

E-posta: irfan@saatlimaarif.com

  İrfan Atasoy kategorisindeki en yeni içerikler
- İyiyim!..
- Uyu Ey Peri...
- Öğrenci dediğin...
- Wikileaks: Nihil novi sub sole...*
- Fedakâr terk edişler...
- Müdahil Aşk...
- Paslı Bahar Söylencesi...
- Ofsayttan gol olur mu?
- Lâfın Gelişi...
- Dün öldü, bugün can veriyor, yarın henüz doğmadı.*
- Karnabahar Yaprakları...
- Öylesine...
- Beklenmeyen Kaza!..
- Çakma!
- Ahirete intikâl mi edilir, irtihâl mi?
- Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
- Ne verdinse odur dahî nemiz var...
- Arı Ordusu...
- 'O'na...
- Sonbahara Dönmüş Tenin
- Hiç olmazsa bir tebessüm...
- Kanımca...
- Donmuş Varsayımlar...
- Vaveylâ
- Son Umut Kırıntıları...
- Bu kategoridekileri listele
   
SaatliMaarif.com
Sınırı çizilen her özgürlük tanımı kalemimizin mürekkebidir....
Bir Derinev Yapımı