 Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı? Allah'a Şükür bildiğimiz kadarıyla yok. Ne güzel! Peki, bana, istisnasız bütün insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?
ÖLÜM... Gerçekten de ölüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
Evet, Öleceğim belli ise, benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır... Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
Hayır, Bu saniye içinde olma ihtimalı var mı?
Evet var. Ya Yarın ?
Evet.
Ya 30 yıl sonra?
Olabilir. Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz? (Sessizlik olur. Çünkü; genellikle hayata böyle bakılmamıştır.) Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?
Yoktur. Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini? (Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar) ve Bir Katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek? Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız? Kesinlikle çok farklı geçerdi. Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma yada gerginlik meydana getirirdi. Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir 'Seni gerçekten çok seviyorum' demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı? (Burada bazı katılımcılar ağlar. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir) Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz? kaçı gerçekten hayatta karşımızdakinin varlığından daha önemli? hangilerinde 'Şimdi kalbini kırdım, ama, zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim' diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz? Kırgınlıkları tamir etme imkanımız gerçekten var mı? Buna zamanımız kaldı mı? Ailemiz, Yakınlarımız, Sevdiklerimiz, İş arkadaşlarımız , Komşularımız ve Hayatı paylaştıklarımızla birlikte geçirdiğimiz her anı önemsemek ve asla ama asla kalp kırmamak gerek. Zira Kalp Kırmanın hiç, ama hiç telafisi de yok ...
|