Ana Sayfa
Özel Dosyalar
İnsan ve Toplum
İz Bırakanlar
Faydalı Bilgiler
 
Kültür Sanat
Polemik
Sudoku Oyna
Sesli Kütüphane
İletişim
Hakkımızda
Ö. Çetin Engin
Saflık, tarife muhtaç...
İrfan Atasoy
İyiyim!..
Vehbi Abimizin yazıları
"O büyük günde buluşuncaya kadar sevenlere sabır, selamet;
Mahrum kalmışlara da insaf ve itidal dilerim..." - Vehbi Arvas
Shakespeare'in sırrı!..
20 Ağustos 2007 Pazartesi | 01:05

Avon nehrinin kıyısına ilişiveren Stratford kendi halinde bir beldedir ve insanlar hayvan besleyip, el sanatları ile geçinir. Kasabanın çocukları Grammar School adlı bir okula devam ederler ki William Shakespeare (Şekspir) de (ismi sallanan mızrak mânâsına gelir) bunlardan biridir.
Shakespeare'in babası eşraftan değildir, dağınıklılığı ile tanınır ve ortalığı çöplüğe çevirdiği için sık sık cezaya çarptırılan boş vermişin tekidir. Buna rağmen para kazanmasını bilir ve kendine ceza kesen belediyenin başına geçmeyi becerir.
Shakespeare, hayata kasap çırağı olarak başlar ancak hitabeti hiç de fena değildir. Bir danayı yatırıp eline bıçağı aldığında bile nutuk atası gelir. Yapılan işin mânâ ve ehemmiyeti hakkında saatlerce konuşabilir. İşin enteresan yanı sohbeti çekilir, muhabbeti dinlenir. Ancak taşra kuytularında hayvan sürükleyip, et taşımaktan tez bıkar ve bir gece ansızın işi gücü bırakıp Londra'ya kaçası gelir.

Büyük denizde boğulur!
Bir başka rivayete göre (biz söyleyenlerin yalancısıyız) Shakespeare, Sir Thomas Lucy adlı bir asilin çiftliğinden geyik çalarken yakalanır ve ağır bir ceza alır. Gidip Sörden özür dileyecek yerde onu makaraya alan bir şiir yazar ve bu yüzden cezası ikiye katlanır. Uyanık çırak deliğe girmektense gözden ırak olmayı tercih eder ve tası karağı toplayıp Londra'ya uzanır.
Neyse... Kahramanımız öyle ya da böyle rüyalarının kentine gelir, ancak bu sisli şehirde zor günler geçirir. Kimse ona "hadi gel sahneye çık" demez ve ünlü oyuncuların yanına yaklaşamaz. Ama o, defalarca kovulmasına rağmen, tiyatro kapılarına kazık çakar. Nitekim tiyatro ahırında seyislik kapmayı becerir ve zengin seyircilerin atlarına bakar. Gel zaman, git zaman, küçük rollere çıkmaya başlar. Ardından kendisi gibi bir sanat delisi (Anne Hathawey) bulup yuvasını kurar. 1582
Ancak o yıllarda Avrupa veba salgınıyla kavrulur, tiyatroları kapatırlar. Shakespeare evde kağıdı, kalemi ile baş başa kalır ve manzum hikayeler karalamaya başlar.
Shakespeare ilk eseri "Venüs and Adonis" umduğundan da büyük bir alâka görür ve ona yeni işler ısmarlarlar. Shakespeare önceleri aksi, ve mütehakkim karılarını yola getiren kocaları, tombul sevimli ve mübalağacı ihtiyarları, iki yüzlü komutanları, yapmacık soyluları, dalavereci simsarları, "yani halkı" yazar. Gel gelelim beklediği ilgiyi komedilerde değil dramlarda bulur, "Romeo ve Juliet" ile şöhreti yakalar, "Hamlet" ve "Othello" ile ününe ün katar...
Bir zaman sonra Shakespeare, insanların sahnede prensleri, askerleri, siyasileri görmek istediğini fark eder ve oyunlarında bunlara bol bol yer verir. Akranlarının "yağcı" demesine aldırmaz, krala methiyeler sunar. Belki de samimidir, zira o devir aydınları kral çekilirse muvazenenin bozulacağını sanırlar.

Şekspir, Şekspir midir?
Edebiyatçılara sorarsanız Shakespeare kusursuz değildir. Hatta oyunlarında kibar insanların kulaklarına hoş gelmeyecek cümlelere de yer verir. Şiir inşasında zorlanır ve İngilizce'ye hakim olduğu şüphelidir. Evet, Spenser, Raleigh, Marlowe gibi güçlü bir eğitim almamıştır ancak onlardan daha zekidir. Edebiyatı tartışılır ama hayatı iyi bilir.
İngiliz halkının iki bin kelimeyle konuşup anlaştığı yıllarda Shakespeare 80 bin kelime kullanır. Onun Yunanca ve Latince'ye vukufiyetini görenler tabip, eczacı komutan ya da hukukçu olduğunu sanırlar ki tahsil almış değildir.
Bir grup edebiyat tarihçisine göre ise Shakespeare diye biri "hiç" gelmemiştir ve bizim Shakespeare sandığımız edip, aynı dönemde yaşayan, bir zamanlar kralın gözdesi olan, ama rüşvet aldığı için köşesine çekilmek zorunda kalan yargıç Bacon'ın ta kendisidir. Bacon üslubunu bilerek basitleştirmiş, isteyerek hatalar yapmış ve kendini ustalıkla gizlemiştir.

Peki Francis Bacon kimdir? Ne yer, ne içer, nerelerde gezer?

Yağmuru sevdiğini söylüyor, şemsiyeni açıyorsun,
Güneşi sevdiğini söylüyor, gölgeye kaçıyorsun,
Rüzgârı sevdiğini söylüyor, pencereni kapıyorsun,
Şimdi nasıl korkmayayım, beni sevdiğini söylüyorsun

 

-Francis Bacon-

Eğer ünlü ediplerin hayatlarını incelerseniz onların ezici bir ekseriyetle konak çocukları olduğunu fark edersiniz. İşte Francis Bacon'un babası da Kraliçe Elizabeth'in mühürdarlığını yapan bir asilzadedir ve bu şanslı ufaklığın önü açılıverir.

Bir kere Bacon kütüphanesi olan bir evde büyür ve etrafında mürebbiyeler dolanır. En iyi hocaların önüne oturur ve en güçlü akademilerden eğitim alır. Sonra "devlet yönetim sanatı"nı öğrensin diye taa Fransa'lara yollanır. Tahsilini tamamlar tamamlamaz elinden tutar, Paris'e diplomat yaparlar. Bir ara avukatlığa merak salarsa da onu, ona bırakmaz Avam Kamarasında babasının boşalttığı sandalyeye oturturlar. Eh iş yok, itibar çok olunca edebiyata merak salar, devlet kesesinden yer, içer ve habire müsvedde karalar.
Şimdi hakkını yemeyelim Bacon mükemmel bir hatiptir ve saatlerce dinleyeni bile yormaz. Hayranları tek kelime kaçırmamak için kulaklarını açar, öksürmekten bile korkarlar. Bütün sosyete kızları bu yakışıklı ve kültürlü şövalyenin aşığıdırlar.
Lâkin, Bacon mantık hesabı yapar, Londra'nın yarısına sahip olan bir zenginin kapısını çalar. Evin biricik kızı Alice Barnham beyaz atlı prensin evlenme teklifini ağzından kapar. Söz konusu düğün adeta peri masallarını andırır, Bacon bilerek isteyerek planlayarak büyük masraflar yapar. Zira parmakla gösterilmek ona yarar, kilitli sanılan kapılar açılmaya başlar.

İngiltere'nin en adil yargıcı...
Bacon siyasetin acemisi olduğu yıllarda basit bir ödenek yüzünden Kraliçe'nin pohpohçularıyla takışır ama bakın şu işe ki Kraliçe o günlerde ölür ve yerine geçen hükümdarın (I. James'in) has adamı oluverir.
Kral James, Bacon'u 1613'te başsavcı, 1616'da danışman, 1617'de mü-hürdar yapar. Derken generallik ve baş yargıçlık gibi ciddi bir makamı (belki de adalet bakanlığı) emrine sunar, yetmez Verulam Baronu ve Saint Albans Vikontluğu gibi unvanları önüne koyar.
Bacon devlet kademelerinde hızla yükselirken "Eskilerin Bilgeliği" ve "Organon" gibi felsefi eserleri yazar. Evet o erdem, ahlâk, fazilet, dürüstlük üzerine ciddi makaleler kaleme alabilir ama uygulamada eksiktir. Nitekim gizli gizli malı götürdüğü söylenir ve iddialar kesinleşir.
Bacon açık yüreklilikle yolsuzluk yaptığını söyler ama suçu sistemin zafiyetine bağlamayı da becerir. Yargıçlar eski patronlarına iltimas geçer, onu son anda ipten alıverirler. Ünlü filozofu ömür boyu hapse, memurluktan mene ve 40 bin altın ceza vermeye mahkum ederler.
Bacon, Londra Kalesine getirilir ve bir ömür geçireceği izbeye tıkılır. Ancak kral onu (hemen o gece) serbest bıraktırır ve hiç de az sayılmayacak bir maaş bağlayarak St Albans malikanesine yollar.
Bacon eserlerinde "rüşveti hiç savunmadım ama çok rüşvet yedim" demekten çekinmez "halbuki 50 yıldan beri İngiltere'ye gelen en iyi yargıç bendim ve bana verilen ceza son iki asrın en adil cezasıydı. Eğer bu devlet beni bile yargılayabiliyorsa altın çağın başladığını söyleyebiliriz. Bundan böyle, gücünüz, suçunuza sığınak olamayacak demektir..."

Soğuk oda, rutubetli yatak
Bacon, köşesine çekilince kendini kitaplarına verir. Rivayetlere bakılırsa; hem kendi adıyla felsefi eserleri kaleme alır hem de Shakespeare (Şekspir) imzasıyla dramlar, komediler yazar. Bu ünlü edip kabına sığamaz, bazen üstüne vazife olmayan işlere de kalkar, tutar düzenekler kurar, deneyler yapar.
İşte bir kış günü kesilmiş tavuğun karla doldurularak saklanabileceğine dair mânâsız bir çalışma içine girer ve kuru ayazda dışarı çıkar. Evine döndüğünde kendini iyi hissetmez, hemen komşusunun (Lord Arundel'in) kapısını çalar. Lord evde yoktur ama hizmetçileri onu şatoya alırlar. O devir asilleri gösteriş budalasıdır ve uşaklar efendilerinin şereflerini düşünmek zorundadırlar. Kahya, onca sıcak köşe, kuru döşek varken Bacon'a yüksek tavanlı, aydınlık, haşmetli ama "soğuk" bir oda açar ve son derece kıymetli (lakin nemli) çarşaflardan bir yatak hazırlar. Şömineyi yakar ama duvarlar demir gibidir ve alevler sadece tavanda desen yapar.
Bocan'ın girdiği son yatak bu olur. Sabaha bile çıkamaz...

  iz bırakanlar kategorisindeki en yeni içerikler
- Mehmet Oruç...
- Koca Yusuf: Bir efsane...
- Habib Burgiba (Tunus Devleti'nin Kurucusu)
- Nurullah Ataç...
- Mehmet Yücel: Sıradışı Profesör
- İmparator Hirohito...
- Emir Timur: Nâmağlup bir hükümdar
- Emin Garbi Arvas
- Richard Milhaus Nixon...
- Yahya Kemal Beyatlı
- Cahit Sıtkı Tarancı...
- Babıali’nin Hekimoğlu’su...
- Amr Bin Âs...
- Van Gogh...
- Petrol İmparatoru Deterding
- Ferdinand von Zeppelin
- Vehbi Arvas...
- Zirve yarışında Larry Ellison
- Mustafa Kıbrıslı: Bir vakıf insan
- Theodor Herzl
- İsrail’in kurucusu 'Ben Gurion'
- Kazıklı Voyvoda Vlad Tepeş
- Cem Sultan
- Malcolm X
- Çar Petro (Gerçekten deli mi?)
- Bu kategoridekileri listele
   
SaatliMaarif.com
Sınırı çizilen her özgürlük tanımı kalemimizin mürekkebidir....
Bir Derinev Yapımı